27 Aralık 2015 Pazar

GÜL YAPRAĞI

                       
                                                 GÜL YAPRAĞI

        Gül'ü elbette hepimiz severiz çiçeklerin şahıdır , en mis kokanlarındandır bence elbette her çiçek güzel yaradandan ötürü ancak gül farklıdır hele gül yaprağı en mis olanıdır.Anadolumuzda yarine ''gülüm'' diye hitap eden nice büyüklerimiz vardır.Sevdadır gül sevdiğinin kokusu demektir anasının kokusudur ana kuzuları için yani ladın özü şu ki gül çok mana demektir...
         Ufak bir hikaye paylaşmak istiyorum müsadenizle sevgili okur bu hikayeyi okudum ve bu yüzden gülle ilgili yazmaya karar verdim hak vereceksiniz eminim.Hikaye şöyle ;Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda ne vurulacak bir tokmak ne çalınacak bir zil vardı.
Bir süre sonra kapı açıldı... İçerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı... Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı...

            Ne hoş değil mi ? Bende çok sevdim :)

    GÖRÜŞMEK ÜZERE ELBETTE BAŞKA ZIRVALARDA....

BENİM ANADOLU'M , BENİM TEZENEM...

                                       ANADOLU
Tezeneden başlayalım , Tezene , saz çalmada kullanılan pena tarzı ufak alete verilen isimdir.Lakin çoğumuzun aklına tezene denince tek şey gelir Neşet Baba elbette.Neden tezeneyle ilgili yazıyorum inanın bilmiyorum.Amacım biraz edebiyat parçalamak sanırım.
Sazın teline vurulan her darbe aslında içimizde ki bam teline vurmuyor mu sizce de , o sözleri yazanın o ezgileri oluşturan kişilerin neler yaşadığı , film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmiyor mu ? Anadolu'yu seviyorum , yaşananları seviyorum , gerçeklikleri seviyorum Anadolu'da doğmuş  biri olarak burda  doğan , buraların havasını içine çeken , suyunu içen , aşını yiyen  insanları  daha da çok seviyorum , gönülleri temizdir , yumuşaktır , dillerinden dökülen  her cümle samimidir.Bozkır zordur elbet , yaşaması zordur , yeşili zor görürsün ama seversen eğer hiç aramazsın yeşili maviyi , buralarda doğup büyümemiş insanlara buraları sevdirmesi de zordur ama buraları hissetmeyene ne dersen de ne anlatırsan anlat ...
 Demem o ki buralar özel geçmişiyle-geleceğiyle , yazıyla-kışıyla  , sevdasıyla-sılasıyla , bozkır zordur , Anadolu zordur ama güzeldir değişik tat bırakır yüreklerde bu tadın keyfini çıkarmalı der susarım...
    Allaha emanetsiniz...  

ŞANSINA MÜNHASIR

                                               ŞANSINA MÜNHASIR


        Şans hakkında yazalım bu kez, şans her insanın ihtiyacı olduğu kıçı kırık bir durum , her zamanda gerek
elbet , bide şu var ya deli oluyorum bu lafa insan kendi şansını kendisi yaratır , peh peh :) elimizde olsa niye yaratmayalım demi ama...
      Şans bazen bize öyle bir güler ki her şey bir anda yoluna girer , hayatına bir insan girer , bir telefon gelir yada sıkıntılar dertler bir anda yok olur , toz olur , buhar olur el sallar yolcu edersin elbette görüşmemek üzere, ya tam tersi olursa gelen telefon onu açtığında canını yakacaksa ya da bir insan sizi ya cennete götürür gelen bir havadis yada tamuya göçürür ama elden gelen bir şey yok yaşayarak öğreniyoruz tecrübe ediniyoruz bir şekilde...
       Bir hikaye anlatmak istiyorum çok acı aslında ama her aklıma geldiğinde gülerim , sizlerle de paylaşayım
Adolf Hitler'i biliriz hepimiz o adam bir zamanlar 4 yaşındaydı ve boğulma tehlikesi geçirdi ve onu son anda bir rahibe kurtardı Adolf şanslıdır.Peki Adolf Hitler'in son anda kurtarılması kaç kişi için şanssızlık olmuştur
Adolf'un şansı binlerce insanın şanssızlığı olmuştur.Şans önemli Sevgili Okur...


      Başka zırvalarda görüşmek üzere...

22 Kasım 2015 Pazar

ZAMAN KOKUSU

                                              ZAMAN ''KOKUSU''
       Zaman diyince , '' ah zaman ne çabuk geçti '' ya da '' ne çabuk büyüdük be '' dediğinizi duyar gibiyim.Ben bunu hergün sabah kalkıp aynaya baktığım zaman diyorum.Zaman dursun mu sizce yahut durmalı mı ? öyle sorayım.Zaman durmasın Sevgili Okur , zaman durursa acılarımız geçmez , hayal kırıklıklarımız da , güvendiğimiz insanların bizi yarı yolda bıraktığı zaman hissettiğimiz iğrenç ötesi duygu da geçmez Sevgili Okur ! 
        Geçmişi özleriz elbet hangimiz özlemeyiz ki ? Bunu da bilirim , ufakken canımı sıkan biri olduğu zaman ağzına bir tane patlatırdım şimdi öyle bir şeyi yapamıyorum canım çok istiyor ama yapamıyorum acaba cesaretimi mi kaybettim ben yok hayır büyüdüm sanırım işte keşke büyümeseydim dediğim tek nokta burası çocukken her şeye cesaret edebilirdim ama şuan önümü arkamı düşünmeden hareket edemiyorum kendimi frenlemekten inanılmaz yoruldum .
          Geçmişle ilgili özlediğim bir diğer şeyde 'salçalı ekmek'  bilir misiniz ? Sabahın köründe kalkıp sokağa çıkardık kahvaltı bile etmeden sanki 5 dakika geç kalsam sokağımı benden alacaklarmış  gibi gelirdi.Size salçalı ekmeği anlatacağım. Tamam tamam biliyorum çoğunuz zaten biliyorsunuz ama benden kurtulamazsınız.Eğer sokakta oynarken karnımız acıkırsa yazı tura atılırdı kim kaybederse direkt koşar ve evine giderdi.'' Anneeeeeeaağğğğğğğğ salçalı ekmek yapsanaaaa '' diye  bağırırdı. Duyduğumuz ses bizleri öyle mutlu ederdi ki sanki Şampiyonlar Ligi maçına çıkıyoruz. Ufacık kamu spotu : çocukları sokağa göndermeliyiz onlarında özleyeceği şeyin bilgisayar oyunları yerine salçalı ekmek olmasını istiyorsak.Geçmişinde güzel hatırıları kalsın istiyorsak bunu yapmalıyız 'Sevgili Okur' !!! 
            Neden bu konu diye aklınızdan belki geçmiştir.Söyleyeyim, geçen gün anneannem çok eski sandığını açtı ve ortalığa burun direklerini sızlatan bir koku yayıldı .Evet  naftalin kokusu ,  bir an geçmişe gittim , özlediğimi farkettim, sonra yazdım elimden geldiğince. 
            Sevgili Okur diyeceklerim bu kadar , başka zırvalarda görüşmek üzere... 

20 Kasım 2015 Cuma

İNSANLIĞIMIZ !

                                                   İNSANLIĞIMIZ ! 
         Nasıl başlasam bilemiyorum , ama şikayetim var benim insan  kılıklı insan müsvettelerinden saygıdan , sevgiden , hoşgörüden bir haber yürüyen ceset torbalarından...
    Büyüğe saygı , küçüğe sevgiye ne oldu ? Kim aldı götürdü onları içimizden ? Ya da saygının , sevginin katilleri bizzat bizler  miyiz ? İnsanların saygısızca davranmalarına , bu cinayete göz yumarak bu hissiyat cinayetine bizler mi vesile olduk ya da ? 
       Samimi olsak da  olmasakta , sevsekte , sevmesekte  mahallemizde  birisi  hasta yatarken yahut vefat ettiği zaman , televizyon izlemeyen , radyonun sesini  açmaya  utanan bizlere ne oldu bilemiyorum sadece  Kaybolan insanlığımıza üzülüyorum ,  umarım gittiği yerden en kısa zamanda geri döner...
        Bana kalırsa bu olay , üzerinde konuşulması , tartışılması gereken bir konu bu kez gevezelik ettiğimi düşünmüyorum Sevgili Okur... 
 Bir daha ki sefere zırva bir konu bulmaya çalışacağım onun için   başka zırvalarda Görüşmek üzere ...
         

16 Kasım 2015 Pazartesi

NEDEN BLOG YAZARSIN ? 16.11.2015

                                       
Yazmak , okumak bence ihtiyaçtır.En azından şahsım adına öyle , yazarak rahatlama gibi bir
durum söz konusu bende ama bunu insanlarla paylaşmak zor olan şey.Bir tane hocamız 
var onun gül hatrına yazdıklarımı paylaşmaya başladım . Zor olan bunu insanlarla paylaşmaktı 
Mustafa Cıngı hocamın zorunlu kılması nedeniyle blog yazmaya başladım ama pişman deği-
lim sağolun hocam verdiğiniz cesaret için...
 Görüşmek üzere...

14 Kasım 2015 Cumartesi

İNSOMNİA

                                               İNSOMNİA

       İnsomnia ya da uyuyamama hastalığı, bir uyku sorunudur. Uykuya dalamama ya da gece boyunca sürekli  uyuyamama sorunlarını barındırır. Hastalar genel olarak, gözlerini birkaç dakikadan fazla kapalı tutamamaktan ya da yatakta bir o yana bir bu yana dönerek uyuyamamaktan yakınırlar.Wikipedi kardeş böyle tanımlamış.Birde benden dinleyin uykusuzken hiçbir şey gerçek değildir  herşey birbirinin kopyasıdır.Bu repliği Fıght Club filmini izleyen dostlar hemen hatırlamıştır.
 Uyku denen illetin en çok zararı bizlere yani öğrencilere dokunmuyor mu sizcede ? 
Peki Hakan için nedir bu zalim şey ? Geceleri duvarı seyretmekle başlıyorum arada bana laf atıyor ''Uyuyamadın mı tırrek'' ya da '' Açıkta bir şey mi gördün bilader '' tabi sosyal medyayla bu kadar haşır neşir olursak konuşmalarda böyle saçma sapan bir hal alıyor.Uyumamak sorun değil aslında düzenli uyuyamak sorun yan etkisi baş ağrısı ve sinir , peki ben uyuyamıyorum diye neden sinirleniyorum sinirlendiğimde neden suratım beş karış oluyor Hakan böyle soru sormayı nerden öğrendi ? Yani anlayacağınız uykuyla başım dertte hakkı olmadığı halde zamanımı çalıyor  eğer etten kemikten karşımda duruyor olsaydı onun sefil kaburgasına sağlam bir yumruk indirmek isterdim...Zalim uyku elbet görüşeceğiz.
Görüşmek üzere...

13 Kasım 2015 Cuma

UMUT DURAĞI

                                                      UMUT DURAĞI
         Hangi insan umutsuz yaşabilir,hayattan hangimizin beklentisi yoktur, Cem Karaca'nın da dediği gibi umut gönlümüzün ekmeği değil midir ? Bir durak düşünün içinde dünyalıların olduğu herkesin birşeylerin peşinde olduğunu , kiminin hayallerinin , kiminin umutlarının , kimisinin hedeflerinin peşinde olduğunu ,umutsuz insan güneş  görmeyen dünya gibi değil midir sizcede ?  
       Hayalimizde ki durakta milyarlarca insan var kimisi otobüse atlayıp gidiyor hayalleri uğruna ya geride kalanlar onlar ise gidenlerin ardından ancak su dökebiliyor , imreniyorlar daha doğrusu imreniyoruz kendimi de dahil ediyorum.Umutlarımız,hayallerimiz bizleri hayata bağlayan , diri tutan şeyler değil midir Ademoğulları , Havva'nın kızları ?
       Yani diyeceğim şu ki uyanalım , bıkmayalım , umutsuzluğa kapılmayalım titreyip kendimize gelelim eğer ilerde pişman olmak istemiyorsak boynumuzun origami kuğusu gibi boynu bükük kalmasını istemiyorsak kendimize şans verelim olmaz mı ? 
       Neyse sevgili dostlar  lafı yine uzattım başka zırvacıklarda tekrardan görüşmek üzere...

10 Kasım 2015 Salı

Şahsi Fikriyat-1

          Çaçaron nedir diye merak ederseniz  geveze , çok konuşan,boş konuşan bazen de  güzel konuşan demektir.Elbette her konuda fikriniz olmalı, fikirleriniz sizi siz yapan, soyut gibi duran ama hayatınıza  şekil veren elle tutamadığınız gözle göremediğiniz beyninizde çakan şimşekciklerdir.
        
        Peki hangimizin herhangi bir konuda fikri yok, nelerden korkup da söyleyemiyoruz.Bence burada kaybediyoruz, fikirlerimiz yüzünden dışlanmak mı korkutur bizleri ? Aslında haksız da sayılmayız, herhangi bir konuda fikrimizi söylesek insanların korkutan, beynimizi delip geçen bakışları bizi kıskıvrak yakalıyor şahsım adına her konuda bir söz söyleyebilecek potansiyele sahipken bazen ben de yersiz tartışmalara maruz kalmamak amacıyla sessizliğimi koruyorum; lakin özgür ve sınırları olmayan bir dünya varsayarsak blog alemini arada bir çenem düşecek.
     
        Neyse uzatıp da sıkmak istemiyorum sizleri bloğun ismi gereği gevezelik etmek zorundaydım , başka zırvalarda görüşmek üzere...